Scharf Koleksiyonu ilk büyük ölçekli sergisini Berlin'de açıyor
Almanya'nın en önemli özel sanat koleksiyonlarından biri olan Scharf Koleksiyonu, Berlin'deki ilk büyük halka açık sergisi için kapılarını açıyor.
Dört kuşak boyunca oluşturulan koleksiyonda Goya'dan Grosse'ye Avrupa ve çağdaş sanatın 200 yılına yayılan 150 eser yer alacak.
Ekim 2025'ten Şubat 2026'ya kadar Berlin'deki Alte Nationalgalerie'de ilk kez gösterilecek olan sergi, Avrupa sanatının 19. yüzyılın başlarından günümüze kadar geçirdiği evrimi gözler önüne serecek.
Ziyaretçiler Francisco de Goya'nın baskılarını, Delacroix ve Courbet'nin Romantik ve Realist tablolarını ve Monet, Renoir, Cezanne ve Degas'nın Empresyonist başyapıtlarını görecekler.
Sergi ayrıca Bonnard ve Matisse gibi Post-Empresyonistleri de içerecek, ardından Picasso ve Leger ile Kübizm'e geçecek ve Sam Francis, Jasper Johns ve Katharina Grosse gibi sanatçıların cesur modern ve çağdaş eserleriyle sona erecek.
Bu sergi, tarihsel açıdan zengin ve görsel çeşitliliğe sahip bu özel koleksiyonun büyük bir bölümünün ilk kez kamuoyu tarafından görülebilmesi açısından önem taşıyor.
Şimdiye kadar, yılda sadece birkaç ziyaretçi özel ortamlardaki bireysel eserlere erişebildi ve birçok parça hiçbir zaman bir arada sergilenmedi. Bu nedenle sergi, ailenin bir asır önce Otto Gerstenberg ile başlayan mirasını onurlandırmakla kalmıyor, aynı zamanda etkili sanat eserlerinden oluşan özenli bir zaman çizelgesi aracılığıyla geçmişle bugünü birbirine bağlıyor.
Ziyaretçiler böylesine ikonik bir sergiden ne bekleyebilirler?
Sergi, İspanyol sanatçı Francisco de Goya’nın dramatik Savaşın Felaketleri ve La Tauromaquia serilerindeki gravürleriyle başlayarak izleyiciyi 19. yüzyıl başlarından günümüze uzanan 200 yıllık bir sanat yolculuğuna davet ediyor.
Eugene Delacroix’nın duygusal yoğunluktaki eserleri ve Gustave Courbet’nin gündelik yaşamı resmeden tablolarıyla Fransız Romantizmi ve Realizminin merkezine doğru ilerleyen sergi, 19. yüzyıl Fransa’sından Honore Daumier’nin keskin karikatürleri ve milletvekillerini betimleyen heykel büstleriyle de dönemin toplumsal eleştirisine ışık tutuyor.
Ziyaretçiler, Claude Monet’nin Chailly’deki Çiftlik adlı erken dönem gerçekçi sahnesinden Dieppe Yakınlarındaki Sarp Kayalıklar ve Waterloo Köprüsü gibi olgun dönem Empresyonist manzaralarına uzanan bir seçkiyle büyüleyici bir Empresyonist bölümle karşılaşıyor.
Pierre-Auguste Renoir ve Paul Cezanne’ın değişen ışık, renk ve hareketi ustalıkla yansıtan eserleri serginin dinamizmini güçlendirirken; Edgar Degas dansçıları ve banyo yapan figürleriyle klasik zarafeti temsil ediyor. Pierre Bonnard’ın Place Clichy ve Büyük Küvet gibi tabloları ise Paris’in gündelik yaşamına ve özel ev atmosferine sıcak, renkli bir bakış sunuyor.
Kübizm ile sanatın yeniden şekillenmesine yardımcı olan Henri Matisse ve Pablo Picasso, Post-Empresyonist ve Modernist bölümlerde yer alırken, resimleri Kübist yapıyı canlı renkler ve makine benzeri formlarla birleştiren Fernand Leger de sergide yer alıyor.
Toulouse-Lautrec, 1890'ların Paris'inin sanatçılarını ve gece hayatını gösteren poster ve litografilerinden oluşan zengin bir seçkiyle dikkat çeken bir diğer sanatçı. Seks işçilerinin hayatlarındaki sessiz anları gösteren Elles serisi, 'La Belle Epoque'un perde arkasına bir bakış sunacak.
Sergi, Sam Francis ve Jasper Johns gibi Amerikalı sanatçıların güçlü renk ve dokuları bir araya getirdiği soyut ve çağdaş sanat eserleriyle sona ererken, Alman sanatçı Katharina Grosse'nin devasa, püskürtme tuvalleri mekanı pembeler ve mavilerle dolduruyor. Sanatçının çalışmaları, Monet'ninkilerin görsel bir yankısını oluşturarak geçmişi günümüze bağlıyor.
Today