Türkiye-AB ilişkilerinde yeni dönem: Ortak kazanımlar ve gelecek senaryoları

Türkiye - Avrupa Birliği (AB) ilişkilerinde yeni bir döneme hazırlık yapılıyor.
Avrupa, tehdit olarak gördüğü Rusya karşısında güvenlik ve savunma politikaları geliştirmeye çalışıyor. Türkiye ise NATO'nun önemli bir askeri gücü olarak, Brüksel'in bu savunma çabalarında kendisine ihtiyacı olduğunu düşünüyor.
Ki bu inanç, 12 Mart'ta Ankara'yı ziyaret eden Donald Tusk'ın "Türkiye'nin Avrupa Birliği üyelik sürecinin artık gerçekçi ve elde tutulur bir süreç olmasını temenni ediyoruz," ifadeleri ile daha da güçlendi.
Tusk'ın dışında Avrupalı liderlerden gelen söylemler ile birlikte bu AB - Türkiye arasındaki ilişkilerde iyileşme daha somut bir zemine oturacak gibi görünüyor.
Bu yeni dönemde Ankara ise Avrupa Birliği üyeliğinin, stratejik önceliği olduğuna vurgu yapıyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Donald Tusk'ın Ankara ziyareti esnasında AB üyeliğinin stratejik hedeflerden biri olduğunu belirterek, "Avrupa Birliği güç ve irtifa kaybının önüne geçmek, hatta tersine çevirmek istiyorsa bunu ancak Türkiye'nin tam üyeliğiyle başarabilir," sözlerini kullandı.
Avrupa Birliği'nin genişleme ve dış politikaları üzerine çalışmalar yapan Brüksel merkezli düşünce kuruluşu Avrupa Komşuluk Konseyi'nin (ENC) Direktörü Samuel Doveri Vesterbye, Euronews Türkçe'ye verdiği demeçte, Türkiye ve Avrupa Birliği'nin bugün birbirine her zamankinden daha fazla ihtiyacı olduğunu vurguluyor.
Türkiye’nin AB üyeliği ne kadar gerçekçi?
AB ile ilişkilerin temel taşlarından biri de Türkiye’nin uzun yıllardır süre gelen ve bir türlü tamamlanmayan AB'ye üyelik süreci. Ancak bu süreçte uzun yıllardır bir ilerleme kaydedilemedi.
Türkiye-AB ilişkilerinin dönüm noktası olarak görülen, 10-11 Aralık 1999 tarihlerinde yapılan Helsinki Zirvesi'nde Türkiye'nin AB adaylığı resmen onaylanmış ve diğer aday ülkelerle eşit konumda olacağı açık ve kesin bir dille ifade edilmişti.
Avrupa'da aşırı sağın yükselmesinin Türkiye'nin AB üyelik sürecine dönük negatif etkisinden bahseden Avrupa Komşuluk Konseyi Direktörü Vesterbye, "Gerçekçi olmak gerekirse, Türkiye'nin yakın vadede tam üyelik kazanması olası görünmüyor. AB genişleme sürecinde genel olarak bir duraksama var. Ayrıca, Avrupa’da yükselen aşırı sağcı hareketler de bu süreci yavaşlatıyor," değerlendirmesinde bulunuyor.
Euronews Türkçe'ye konuşan dış politika uzmanı ve siyaset bilimci Emeritus Prof. Dr. İlter Turan ise Türkiye’nin AB üyeliği için öncelikle AB'nin siyasi, ekonomik ve topluluk mevzuatının benimsenmesi amacıyla hazırlanan Kopenhag kriterlerine uyum sağlaması gerektiğini belirtiyor.
Kopenhag kriterlerinde çok fazla etken olduğunu belirten Turan, Türkiye'nin "hukuk devleti" kriterinin ana madde olarak gündemine alması yönünde değerlendirme yapıyor.
"Hukuk devleti tam anlamıyla işler hale gelmedikçe, demokratik standartlar yükseltilmedikçe, Türkiye’nin üyelik sürecinde büyük bir ilerleme beklemek gerçekçi olmaz. Ancak, Türkiye’nin Avrupa savunması için önemi giderek artıyor ve bu durum ilişkilerin yeni bir çerçevede ele alınmasını gerektiriyor."
Türkiye'nin bazı AB kolaylıklarından yararlanmasının mümkün olabileceğini belirten Turan, "Avrupa savunması için Türkiye'nin önemini teyit edebiliriz. Türkiye'nin, AB üyelerinin de yer alacağı bir savunmaya katkısının önemli olacağını düşünebiliriz ama bizatihi bunların Türkiye'nin AB ile olan üyelik ilişkisini yakinen etkileyeceğini söylemek için biraz erken," diye konuştu.
Türkiye, AB güvenlik mimarisinde nasıl bir rol oynayabilir?
Rusya-Ukrayna savaşının ortaya çıkardığı jeopolitik riskler, hem Türkiye'nin hem de AB'nin ortak bir güvenlik perspektifi geliştirmesini zorunlu kılıyor.
Avrupa Birliği, Ukrayna'yı kısa vadede desteklemek ve uzun vadede kendi savunmasını güçlendirmek amacıyla stratejik özerklik hedefi doğrultusunda "ReArm Europe" adlı yeniden silahlanma planını gündeme aldı.
AB liderlerinin üzerinde çalıştığı bu beş maddelik plan, önümüzdeki dört yıl içinde yaklaşık 800 milyar euroluk bir bütçeyi harekete geçirmeyi amaçlıyor ve bu kaynağın büyük kısmı üye ülkelerin savunma harcamalarını artırmalarından sağlanacak.
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen, savunma harcamalarının GSYİH’nin ortalama yüzde 1,5’i kadar artırılmasıyla 650 milyar euro civarında mali alan yaratılabileceğini belirtti.
Avrupa güvenlik mimarisinde Türkiye’nin önemine dikkat çeken ENC Direktörü Vesterbye "Ukrayna, Avrupa için kritik bir müttefik ve eğer Rusya'nın kontrolüne girerse, bu tüm Avrupa kıtası için büyük bir güvenlik tehdidi oluşturur. Türkiye de Karadeniz'deki stratejik konumu nedeniyle bu denklemde kilit bir rol oynuyor," ifadelerini kullandı.
Ayrıca, Türkiye'nin AB ile olan ekonomik bağların da altını çizen ve "İki taraf için de karşılıklık kazançlar olabilir," diyen Vesterbye sözlerini şöyle sürdürdü: "Türkiye, AB'den askeri teknoloji transferi konusunda büyük kazanımlar elde edebilir. Aynı şekilde, AB ülkeleri de Türkiye’deki üretim tesislerini kullanarak daha uygun maliyetlerle savunma sanayi yatırımları yapabilirler. Bu, iki taraf için de kazan-kazan senaryosu yaratır."
Global Firepower adlı ABD merkezli askeri istatistik sitesinin 2024 yılı verilerine göre, Türkiye NATO ülkeleri arasında genel askeri güç sıralamasında üçüncü sırada yer alıyor.
Bu sıralama, ülkelerin askeri personel sayısı, hava ve kara araçları envanteri, deniz kuvvetleri kapasitesi ve savunma bütçesi gibi çeşitli faktörler değerlendirilerek oluşturuluyor.
Emeritus Prof. Dr. İlter Turan, Türkiye’nin Avrupa savunma politikaları açısından giderek daha kritik bir aktör haline geldiğini ifade ediyor.
NATO içindeki rolü ve coğrafi konumu nedeniyle Türkiye, Avrupa güvenlik mimarisinde önemli bir müttefik olarak öne çıkıyor.
Ancak Turan’a göre, Avrupa’nın savunma politikalarında Türkiye'nin taşıyıcı kolonlardan biri olmasını beklemek yine de pek mümkün değil.
"ABD’nin Avrupa savunmasına ilgisinin azalmasıyla, bu yükü üstlenecek oyun kurucu tek bir ülke yok. Avrupa Birliği içindeki ülkeler arasında da ortak bir güvenlik doktrini oluşturma konusunda ciddi görüş ayrılıkları var," diyen Turan, Avrupa'da henüz kurulmuş ve işlerlik kazanmış bir güvenlik ittifakının bulunmadığını hatırlattı.
"Türkiye'nin öyle bir güvenlik camiası içerisinde kendisinden beklenen savunma hizmetlerini verebilmesi için kendisine dönük ciddi bir maddi desteğin de gelmesi lazım. Ancak savunma talep eden ve Türkiye'nin de belki bu savunma içerisinde yer almasını isteyen Avrupa ülkelerinin Türkiye'yi bu konumda tutmak için ne türden bir maddi fedakarlığa hazır olduklarını veya hazır olmadıklarını bilmiyoruz," diye ekledi.
800 milyar euro değerinde bir savunma ve yeniden silahlanma bütçesi planlayan Avrupa Birliği'nin savunma alanında şu ana kadar oldukça ihmalkar davrandığını belirten Turan, "Öncelikle bu bütçe Avrupa Birliği'nin kendi eksikliklerini gidermesi için kullanılacaktır," yorumunda bulundu.
Turan, böyle bir bütçeden Türkiye'ye ancak mütevazı bir destek sağlanabileceğini ifade etti: "Bu, söz konusu olabilir ama Türkiye'nin ihtiyaçları bir hayli fazla. O nedenle Türkiye, Avrupa savunmasını üstlenen ülkelerden bu ihtiyaçlarla ilgilenmesini bekleyecektir. Bunun ne ölçüde gerçekleşeceğini peşinen söylememiz imkan dahilinde değil ve peşinen iyimser olmak için de bir sebep yok."
Türkiye'nin olası birincil talepleri: Gümrük Birliği ve vize serbestisi
Gümrük Birliği ve vize serbestisi konuları da Türkiye-AB ilişkilerinde uzun süredir tartışılan meseleler arasında yer alıyor.
Türkiye, AB ile olan ekonomik ilişkilerini güçlendirmek için Gümrük Birliği’ni güncellemek istiyor. Türkiye, 1963 Ankara Anlaşması ile başlatılan bütünleşme sürecinin bir aşaması olarak 1996'dan bu yana Gümrük Birliği içerisinde yer alıyor.
Türkiye-AB Gümrük Birliği, sadece sanayi ürünlerini ve işlenmiş tarım ürünlerini kapsarken, geleneksel tarım ürünleri kapsam dışı tutuluyor ve sadece sanayi payı vergi muafiyetine tabi tutuluyor.
Prof. Dr. İlter Turan’a göre, Gümrük Birliği içerisinde Türkiye'nin sadece kararlara uymakla yükümlü olması bazı sorunlara yol açıyor.
"Türkiye’nin Gümrük Birliği karar mekanizmalarında yer almaması büyük bir sorun. AB, üçüncü ülkelerle ticaret anlaşmaları yaparken Türkiye’nin görüşlerini dikkate almıyor ancak Türkiye bu anlaşmalara uymak zorunda kalıyor. Bu durum, ekonomik ilişkilerde adaletsiz bir ortam yaratıyor."
Benzer şekilde, vize serbestisi meselesi de Türkiye’nin uzun süredir çözüm beklediği bir konu.
Turan, "AB, Doğu Avrupa ve hatta bazı Kafkas ülkelerine vize kolaylığı sağlıyor. Türkiye'ye de bu kolaylığın sağlanmasını Ankara ısrarla isteyecektir," diyor.
"Biliyorsunuz bu vize güçlükleri dolayısıyla Türkiye, iktisadi rekabette de fuarlara zamanında katılamadığı için veya başka ihalelere zamanında yetişemediği için güçlük çekiyor. Bu engellerin kaldırılması lazım."
Gürcistan, Bosna - Herkes, Sırbistan, Karadağ, Kuzey Makedonya, Arnavutluk gibi ülkelerin vatandaşları vize serbestisi ile 90 güne kadar Avrupa'ya vizesiz seyahat gerçekleştirebiliyor.
ENC Direktörü Vesterbye ise Türkiye'nin müzakere masasında birçok stratejik kozu olduğunu belirtiyor.
"Bu bir müzakere ve AB tam üyelik talebi akıllıca bir müzakere taktiği, çünkü o zaman belki masaya başka bir şey gelebilir. Örneğin gümrük birliği veya onunla birlikte güvenlik ortaklığı kapsamında, silahlanma, sanayileşme, gümrük birliği reformu, hatta belki ileride para birimi olarak Euro'yu da içerebilecek özel bir kurumsal yapısal ilişki gibi. Yani aslında masada çok olumlu müzakereler olduğunu düşünüyorum."
PKK'nın silah bırakması AB-Türkiye ilişkilerini nasıl etkiler?
Vesterbye, Kürdistan İşçi Partisi (PKK) lideri Abdullah Öcalan'ın silah bırakma çağrısı yapmasının hem Türkiye'nin iç siyaseti ve dolayısıyla da AB ilişkilerinde büyük önem arz ettiğini belirtti.
"Barış süreci ya da adına ne derseniz deyin, son derece önemli. AB bunu destekliyor. İstikrar ve barışın olması çok önemli. PKK, AB tarafından bir terör örgütü olarak kabul ediliyor ve tabii ki tüm bunlar Kürtlerin eşit haklara, kültürel haklara ve benzeri şeylere sahip olmasına bağlı ki bu da çok önemli. Ancak bunun da elbette müzakerenin bir parçası olduğunu düşünüyorum," ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. İlter Turan ise konuya ilişkin olarak, "henüz bir çözüm süreci" olmadığına ve bunun Türkiye'nin bir iç sorunu olduğuna dikkat çekti.
"Henüz bir çözümden çok uzağız. Bu Türkiye'nin bir sorunu ve kendi iç meselesiyle ilgili. Ve şu an şunu bilmiyoruz. Böyle bir çözülme söz konusu olduğu zaman Avrupa'da teşkilatlanmış olan PKK isim değiştirerek varlığını sürdürecek mi? Yoksa onlar da Türk aleyhtarı kampanyalara son mu verecekler? Bunu bilmiyoruz."
PKK'nın bazı Avrupa ülkeleri tarafından kullanıldığını da ifade eden Turan sözlerini şöyle noktaladı: "PKK kendisi faaliyetini sona erdirmek istese belki bu ülkeler, faaliyetlerini sona erdirmelerine müsaade etmeyecekler. Bunu da bilmiyoruz ama genel olarak zannediyorum yine de Türkiye'nin kendi içerisindeki terör sorununu halletmesi mümkün olursa ki, henüz olmuş değil bunu ısrarla vurgulayayım. Olursa, bunun Türkiye'nin dış ülkelere karşı olan konumunda bir iyileşmeye sebep olacağını tahmin ediyorum."
Yesterday