Fransız sinema efsanesi Brigitte Bardot 91 yaşında hayatını kaybetti
Fransız oyuncu Brigitte Bardot, sağlık sorunlarıyla geçen birkaç ayın ardından cumartesi günü (27 Aralık) hayatını kaybetti. Aktris, “ciddi bir hastalık” nedeniyle ameliyat edildiği ekim ayından bu yana Toulon’daki Saint-Jean Hastanesi’ne birçok kez girip çıktı. Durumu gizli tutulsa da, yakın çevresinden gelen bilgiler tablonun endişe verici olduğunu gösteriyordu.
Geçtiğimiz ekim ayında Bardot, ölümüne dair çıkan söylentileri sosyal medya üzerinden bizzat yalanlamak zorunda kalmıştı. O dönemde, iyi olduğunu ve “bir yere gitmeye niyeti olmadığını” yazmıştı. Ancak fiziksel zayıflığı dikkat çekiyordu. Zaten Ocak 2023’te solunum yetmezliği nedeniyle hastaneye kaldırılmış, 2025 yazında ise Fransa’nın güneyindeki aşırı sıcaklar sağlığını olumsuz etkilemişti.
Brigitte Bardot kimdir?
1934 yılında Paris’te doğan Bardot, 1950’li ve 60’lı yıllarda Fransız Yeni Dalgası’nın simge isimlerinden biri haline geldi. Roger Vadim’in yönettiği “Et Dieu… créa la femme” (Ve Tanrı Kadını Yarattı) filmiyle uluslararası bir yıldız olan Bardot, cesur tarzı ve özgüveniyle dönemin kadın imajını kökten değiştirdi.
Sinema kariyerini 1970’lerin başında noktaladıktan sonra hayvan hakları savunuculuğuna yönelen Bardot, kendi adını taşıyan vakıf aracılığıyla onlarca yıl boyunca hayvan refahı için mücadele etti. Son yıllarında ise sert açıklamaları ve siyasi görüşleriyle sık sık tartışma yarattı.
Parisli burjuva kökenlerinden gelen Brigitte Bardot, genç yaşta kendini şarkıcı ve dansçı olmaya adadı; 15 yaşındayken model olarak keşfedildi.
1952’de iki filmde daha rol aldı ve aynı dönemde film yönetmeni Roger Vadim ile evlendi. Bir yıl sonra Bardot, Hollywood’u ve Amerika Birleşik Devletleri’ni adeta kasıp kavurdu; genç yaşta “seks kedisi” imajı kesin biçimde yerleşti.
1956’da o dönemki eşi Roger Vadim’in yönettiği “Ve Tanrı Kadını Yarattı” filminde başrol oynaması ise büyük bir skandala yol açtı; uzun bacaklı güzelin çıplak halde masalarda dans ettiği sahneler izleyicileri şoke etti.
Yeni evli bir kadının kayınbiraderiyle ilişkiye girdiği hikâyeyi anlatan film, Yeni Dalga yönetmenleri Jean-Luc Godard ve François Truffaut üzerinde belirleyici bir etki yarattı ve 1960’ların hedonizmini ile cinsel özgürlük anlayışını simgeleyen bir yapıma dönüştü.
Bardot’nun filmdeki partneri Jean-Louis Trintignant ile yaşadığı açık ilişki, ülkeyi daha da sarstı. Bu ilişki, onun özel yaşamıyla kamusal imajı arasındaki sınırları tamamen ortadan kaldırdı ve Bardot’yu paparazzilerin en gözde hedefi haline getirdi.
Bardot hiçbir zaman şöhretin getirdiği yoğun ilgiye uyum sağlayamadı. Sürekli basın baskısını, tek çocuğu Nicolas’ın doğumundan 10 ay sonra giriştiği intihar girişiminin başlıca nedeni olarak gösterdi. Fotoğrafçılar, doğumuna iki hafta kala hamile hâlini görüntülemek için evine gizlice girmişti.
“Bu kadar kötü oynamış olmam utanç verici,” diyordu Bardot, ilk filmlerinden bahsederken. “Başlarda çok acı çektim. Gerçekten, hiç kimseymişim gibi davranıldı bana.”
Sonraki yirmi yıl boyunca toplam 28 filmde rol aldı ve kadınların cinsel özgürlüğünün bir sembolü haline geldi.
Jean-Luc Godard’ın yönettiği ve eleştirmenlerce övgüyle karşılanan 1963 yapımı “Nefret" dışında, Bardot’nun filmleri genellikle karmaşık hikâyelere sahip değildi. Çoğu zaman bu filmler, Bardot’nun hafif giyimli ya da güneşin altında neşeyle çıplak halde göründüğü sahneleri sergilemek için birer araç işlevi gördü.
“Sinema asla büyük bir tutkum olmadı,” diyordu Bardot. “Hatta bazen öldürücü olabiliyor. Marilyn (Monroe) bunun yüzünden yok oldu.”
Bardot, 1973’te “The Woman Grabber” filminden sonra, 39 yaşında St. Tropez’deki Riviera villasında emekliye ayrıldı.
Hayvan hakları aktivisti
Bardot’nun ikinci kariyeri olan hayvan hakları aktivistliği de en az sinema kariyeri kadar çarpıcıydı. Kutup bölgesine giderek yavru fokların katliamını protesto etti; hayvanların laboratuvar deneylerinde kullanılmasını kınadı; ve maymunların uzaya gönderilmesine karşı çıktı.
Aktivizmi sınır tanımıyordu. Güney Kore’ye köpek eti satışını yasaklaması için çağrıda bulundu ve bir keresinde ABD Başkanı Bill Clinton’a, ABD Donanması’nın serbest bıraktığı iki yunusu neden tekrar yakaladığını sordu.
Bardot, Palio gibi yüzyıllık Fransız ve İtalyan spor geleneklerini eleştirdi ve kurtlar, tavşanlar, yavru kediler ile kumru güvercinler için kampanya yürüttü.
2007’de 73. doğum gününde The Associated Press’e (AP) verdiği röportajda, “İnsan doymak bilmez bir avcıdır. Geçmişteki şanım umurumda değil. Gücü ve savunacak sözleri olmayan bir hayvan acı çekerken bu hiçbir anlam ifade etmez” dedi.
Aktivizmi ona hem yurttaşlarının saygısını kazandırdı hem de 1985’te Fransa’nın en prestijli ödülü olan Onur Nişanı ile onurlandırıldı.
Aşırı sağ davaları ve #MeToo eleştirileri
AP’ye verdiği bir röportajda, ırkçı nefret suçlamaları ve Müslüman dini kurban uygulamalarına karşı tutumuyla ilgili olarak, “Bazen taşarım, doğru, ama ilerlemenin bu kadar yavaş olduğunu görünce... endişem baskın geliyor” dedi.
Bardot’nun 1992’deki dördüncü eşi Bernard d’Ormale ile evliliği, siyasi yöneliminde etkili oldu. D’Ormale, eski Ulusal Cephe lideri Jean-Marie Le Pen’in danışmanıydı ve Bardot onu “harika, zeki bir adam” olarak tanımladı.
2012’de, Marine Le Pen’in Fransa cumhurbaşkanlığı için başarısız adaylığını destekleyen bir mektup yazmasıyla yeniden tartışma yarattı. Partinin adı o dönemde Ulusal Birlik olarak değiştirilmişti.
2018’de, #MeToo hareketinin zirvesinde Bardot, film endüstrisinde cinsel tacize karşı çıkan oyuncuların çoğunu “iki yüzlü” ve “saçma” bulduğunu söyledi; çünkü birçok oyuncunun roller kapmak için yapımcılarla flört ettiğini belirtti.
Bardot, hiçbir zaman cinsel tacize maruz kalmadığını ve kendisine “güzel” veya “tatlı bir kalçan var” denmesini “çekici” bulduğunu ifade etti.
Macron'dan başsağlığı
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, taziye mesajını X (eski adıyla Twitter) üzerinden paylaştı. Pazar sabahı yaptığı paylaşımda, “Bir efsaneyi kaybettik” dedi.
“Filmleri, sesi, göz kamaştırıcı ünü, baş harfleri, acıları, hayvanlara duyduğu cömert tutkusu, Marianne’a dönüşen yüzü—Brigitte Bardot özgür bir yaşamı simgeliyordu. Bir Fransız varlığı, evrensel bir ışık. Bizi etkiledi. Yüzyılın efsanesi için yas tutuyoruz.”
Today