Filistin davası İrlanda'da neden bu kadar önemli?

İrlanda, bu ayın başında dikkat çekici bir çıkış yaparak, İsrail’in Eurovision Şarkı Yarışması’na katılımına izin verilmesi halinde yarışmadan çekilebileceğini duyurdu. Kamu yayıncısı RTÉ, 12 Eylül’de yaptığı açıklamada, “Gazze’de yaşanan korkunç can kayıpları devam ederken İrlanda’nın yarışmaya katılımı kabul edilemez,” dedi.
Bu açıklama, uzun süredir Filistin’e güçlü destek veren İrlanda kamuoyunun beklentileriyle örtüşüyor. 2023’te IAACP (İrlanda Filistin İçin Anti-Apartheid Kampanyası) adına yapılan ankete göre halkın yüzde 71’i, Filistinlilerin İsrail tarafından apartheid (Geçmişte Güney Afrika'daki ırkçı rejimi tanımlayan kavram) koşullarında yaşadığına inanıyor.
Tarihsel kökleri olan destek
İrlanda’nın Filistin’e verdiği destek, yalnızca güncel bir siyasi tercih değil, tarihsel deneyimlerden besleniyor. Trinity College Dublin’den Brendan Ciarán Browne, “Yüzyıllarca süren İngiliz işgali, İrlandalıların başka sömürgeleştirilmiş halklara doğal bir empati duymasını sağladı,” diyor.
12'nci yüzyıldan 1922’ye kadar İngiliz hakimiyeti altında yaşayan İrlanda, Büyük Kıtlık (1845–1852) ve İngiliz güçlerinin sert baskı politikalarıyla şekillenen uzun bir sömürge geçmişine sahip. İngiltere'nin politikaları neticesinde yaşanan bu kıtlıkta milyonlarca insan hayatını kaybetmişti. Şimdi aynı durum Gazze'de yaşanıyor. Birleşmiş Milletler, Gazze'de insan eliyle yaratılan bir kıtlık olduğunu duyurmuştu.
Diğer yandan 'Black and Tans' adı verilen ve Birinci Dünya Savaşı gazilerinden oluşan İngiliz paramiliter polis gücü, 1920’den itibaren İrlanda bağımsızlık hareketini bastırmakla görevlendirildi. Sivillere karşı ağır şiddet uygulamalarıyla hatırlanan bu birliklerin bir kısmı, 1922’de İrlanda Serbest Devleti’nin kurulmasının ardından İngiliz mandası altındaki Filistin’e gönderildi. Burada, İrlanda’da denedikleri işkence ve şiddet yöntemlerini Filistinlilere karşı da uyguladılar.
İngiltere’nin İsrail’in kuruluşundaki rolü
Filistin’in kaderinde İngiltere’nin doğrudan etkisi oldu. 1917’de dönemin İngiliz Dışişleri Bakanı Arthur Balfour’un yayımladığı “Balfour Deklarasyonu”, Yahudi halkı için Filistin’de bir “ulusal yurt” kurulmasına destek verdiğini ilan ediyordu. Balfour, daha önce İrlanda’da da görev yapmış ve sert baskıcı politikaları nedeniyle “Bloody Balfour” olarak anılmıştı. Bu deklarasyon, 1948’de İsrail’in kurulmasına giden sürecin en kritik adımlarından biri sayılıyor.
IRA ve Filistinli militanlar
İrlanda’nın Filistin’le dayanışması yalnızca diplomatik düzeyde değil, 20'nci yüzyılın ikinci yarısında militanlar düzeyde de kuruldu. 1970’lerde, Kuzey İrlanda’daki Katolik milliyetçi hareketin silahlı kanadı IRA ile Filistinli örgütler arasında zaman zaman bağlantılar kuruldu. Özellikle FKÖ (Filistin Kurtuluş Örgütü) ve daha radikal bazı Filistinli gruplarla, silah eğitimi ve lojistik destek üzerinden ilişki kurulduğu iddia edildi. Bu dönemde Avrupa’daki birçok sol hareket gibi, IRA da Filistin davasını anti-emperyalist mücadelenin bir parçası olarak görüyordu.
Diplomasi ve siyaset
İrlanda, 1950’lerden itibaren Birleşmiş Milletler’de Filistin’in haklarını savundu, 1974’te FKÖ’yü tanıdı.
1950'ler ve 1960'larda İrlanda Dışişleri Bakanı olan Frank Aiken, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda Filistinlilerin açık sözlü savunucusuydu.
1958'de Filistinli mültecilerin geri dönüş ve tazminat hakkını savundu ve 1967'de Altı Gün Savaşı öncesinde İsrail güçlerinin İsrail ile Arap komşuları arasındaki sınırlara çekilmesi çağrısında bulundu.
İrlanda, Filistin devletini fikrini daha 1980'de kabul etmişti. 2024’te ise Norveç ve İspanya ile birlikte Filistin devletini resmen tanıdı. Bugün İrlanda’daki hemen her parti Filistin’e destek veriyor.
Fianna Fáil ve Fine Gael seçmenleri çoğunlukla İsrail’in apartheid uyguladığını düşünürken, Sinn Féin ve sol partilerde bu oran neredeyse yüzde 100’e ulaşıyor.
Sivil toplumun rolü de belirleyici. İrlanda Sendikalar Kongresi, Avrupa’da BDS hareketini (Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi, Yaptırımlar) destekleyen ilk büyük federasyonlardan biri oldu. Yakın zamanda ise İrlanda Merkez Bankası, İsrail tahvillerinin AB piyasalarında satışını durdurdu.
ABD ile bağların gölgesi
Ancak İrlanda’nın Washington’la güçlü ekonomik bağları, Dublin’in İsrail’e karşı attığı adımları sınırlayabiliyor. ABD, İrlanda’nın en büyük ihracat pazarı ve ülkedeki 970’den fazla Amerikan şirketi, 200 binden fazla kişiye iş sağlıyor.
Diğer taraftan Kuzey İrlanda’da ise tablo daha karmaşık: Katolik milliyetçiler Filistin’e sempatiyle yaklaşırken, İngiltere yanlısı Protestan birlikçiler İsrail’e destek veriyor.
Eurovision boykotunun ötesinde
İrlanda’nın Eurovision tehdidi, tek başına kültürel bir boykot değil, tarihsel bir hafızanın ve siyasi bir tavrın yansıması. İngiliz sömürgeciliğiyle yaşanan deneyimler, Black and Tans’ın hem İrlanda’da hem de Filistin’deki şiddeti, Balfour Deklarasyonu’nun İsrail’in kuruluşuna açtığı yol ve 1970’lerdeki IRA–Filistin dayanışması, Dublin’in bugün hâlâ Filistin’in en güçlü savunucularından biri olmasını açıklıyor.
İrlanda’nın Filistin davasındaki tutumu, Avrupa’da tekil bir ses olmaktan çıkıp, tarihsel bağlamıyla birleşen bir diplomatik duruşa dönüşmüş durumda. Eurovision tartışması da bu büyük resmin yalnızca en güncel parçası.
Today