Almanya'da kritik seçimler: Şansölye adaylarının son tartışmasına Ukrayna savaşı damga vurdu

Almanya'nın önde gelen siyasetçileri ve başbakan adayları Pazar günü yapılacak federal seçimler öncesinde yerel yayın kuruluşu ZDF'de düzenlenen bir tartışma programında son kez karşı karşıya geldi.

Tartışma, moderatörlerin konuşmayı savaş tehdidi ve kıta güvenliği üzerine odaklamasıyla hızlı bir başlangıç yaptı.

Kısa süre önce yapılan bir anket, Almanların yüzde 45'inin barış ve güvenliği kendileri ve oy verme biçimleri için en önemli konu olarak gördüğünü ortaya koydu.

Yeşiller partisinin eş başkanı olan Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, ABD Başkanı Donald Trump'ın göreve gelmesinin ardından uzun süredir Avrupalı müttefiklerle olan ilişkilerin kötüye gitmesiyle savaş tehdidinin son günlerde arttığını söylüyor.

Trump'ın Ukrayna'da neredeyse üç yıldır devam eden savaşı ne pahasına olursa olsun sona erdirmek istemesi ve Atlantik ötesindeki onlarca yıllık ABD müttefiklerini yabancılaştırması, pek çok Avrupalı liderin kendi güvenliklerini sorgulamasına ve Washington'un güvenilirliğini yeniden değerlendirmesine neden oldu.

Baerbock, "Şimdiye kadar Amerikalılar tarafından güçlü bir şekilde desteklendik ve artık durum böyle değilse, o zaman biz Avrupalılar kendi barışımızı daha da güçlü bir şekilde güvence altına almalıyız ve bunu demokratların gücünü bulursak yapabiliriz," dedi.

Sosyal Demokrat Parti (SPD) Genel Sekreteri Matthias Miersch, Alman hükümetinin kötü hazırlanmadığını, ancak asıl sorunun Avrupa'nın nasıl tepki vereceği olduğunu sözlerine ekledi.

"Avrupa kendini savunabilecek durumda mı? Bu aynı zamanda bir finansman meselesi. Nasıl konumlandık, Ukrayna konusunda dikte edilmiş bir barış olmamalı. Mali açıdan nasıl donanımlı olduğumuz sorusu geleceğe yönelik bir sorudur. Borç freninin yeniden düzenlenmesi konusu kilit bir mesele olacaktır."

Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) Genel Sekreteri Carsten Linnemann, partisinin ve Hristiyan Sosyal Birlik'in (CSU) yeni öncelikler belirleme ve Almanya'yı uluslararası arenadaki kilit oyunculardan biri olarak yeniden kurma politikası izleyeceğini söyledi.

Linnemann, "Mevcut hükümet izole olmuş durumda ve liderlik rolü üstlenmiyor. Gelecek hafta Macron ve Starmer Trump ile görüşecek, Almanya olarak yeniden liderlik rolünü üstlenmeliyiz," diyor.

CDU lideri sözlerini şöyle sürdürdü: "Yukarıdan aşağıya değil ama Fransa ve Polonya ile birlikte güçlü bir Avrupa Birliği oluşturduktan sonra bir öncelik belirleyeceğiz ve bu da Almanya ve Avrupa'nın savunma kapasitesidir."

CSU'dan Alexander Dobrindt, Şansölye Olaf Scholz liderliğindeki mevcut hükümetin mevcut küresel gelişmelerle başa çıkacak donanıma sahip olmadığını vurguladı.

"ABD kendini yeniden konumlandırıyor, Avrupa'da bir boşluk oluşabilir ve kritik soru bu güvenlik boşluğunu bizim mi yoksa Putin'in mi dolduracağıdır. Bunun olmasına izin vermemeliyiz, işte bu yüzden yeni bir güvenlik mimarisi sorusu ortaya çıkıyor," dedi.

Hür Demokrat Parti (FDP) lideri Christian Lindner ise Berlin'in sert bir tutum takınması ve güçlü bir imaj çizmesi gerektiğini vurguladı.

Linder, "Çin, Rusya, ABD gibi güç politikaları kurallara dayalı uluslararası düzene ve çok taraflılığa karşı oynanıyor, bu da silahlanmamız gerektiği anlamına geliyor," dedi.

"Ahlaki çağrıların ve feminist dış politikanın zamanı geçti. Ülkemizin jeopolitik gücü her zaman ekonomik gücümüze dayanmıştır. Artık buna sahip değiliz, bunu yeniden tesis etmeliyiz. Devletimiz güvenlik, eğitim ve altyapı gibi temel görevlerinde başarısız oluyor ve bunun değişmesi gerekiyor."

Aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) lideri Alice Weidel de savaş tehdidinin geçtiğimiz haftalarda önemli ölçüde arttığına inanıyor. Weidel ayrıca partisinin Trump'ın inançlarını paylaştığını ve savaşın başından bu yana Ukrayna'ya barışı uygulama ve Rusya ile müzakere etme çağrısında bulunduklarını, bu önerinin Scholz hükümeti tarafından kesin bir dille reddedildiğini belirtti.

Ardından Merz'i Kiev'e silah sevkiyatının devam etmesi konusundaki tutumu nedeniyle eleştirdi. Merz daha önce Berlin'in Ukrayna'ya Rus saldırganlığını savuştururken hava kabiliyetlerini arttırmak için Taurus füzeleri göndermesini savunmuştu.

Weidel ise bunun gerilimi tırmandırıcı bir yaklaşım ve yanlış olduğunu düşünüyor ve "Almanya'nın silah sevkiyatı, asker konuşlandırılması ya da mali yardımla bile olsa hiçbir şekilde müdahil olmaması gerektiğini" savunuyor.

Weidel, "Bu konuda frene basmalıyız çünkü tırmanma tehlikesi hala mevcut" diye ekledi. Şu anda anketlerde tahmini yüzde 20'lik destek tabanıyla ikinci sırada yer alan AfD lideri, Trump'ı çabalarında destekleyeceğini de açıkladı.

CDU'nun Avrupa'yı yeniden güçlü kılmak istediğini vurgulayan Linnemann, Avrupalı güçlerin bir bütün olarak konuşması ve tam bir birlik sergilemesi gerektiğini savundu.

"Sayın Putin'e tek başına yaklaşmayacağız. Bunun yerine, güçlü bir Avrupa yaratmak için tüm Avrupa, Fransa, Polonya, İngiltere ile güçlerimizi birleştireceğiz ve ardından Ukraynalılarla masaya tek bir sesle oturacağız," dedi.

CDU lideri ayrıca Weidel'e de yüklenerek aşırı sağcı lideri Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'i desteklemekle suçladı. Ardından Weidel'e kendisinin Putin'in arkasında durduğunu, kendisinin ise Ukrayna'nın arkasında durduğunu söyledi.

Weidel, bu savaşı siyah ve beyaz olarak görmenin asla doğru olmadığını söyledi. Savaşı mümkün olan en kısa sürede sona erdirmek için müzakere masasına oturulması gerektiğini tekrarladı.

Baerbock da Weidel ve Almanya'daki Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) lideri Wagenknecht'i Ukrayna'ya hiç gitmemekle ve Putin'in saldırılarından muzdarip kurbanları görmemekle suçladı.

Weidel ise Baerbock'u görevde olduğu süre boyunca zaten vahim olan durumu daha da kötüleştirmekle suçlayarak karşılık verdi.

Wagenknecht, Rusya'nın saldırı savaşının başından beri silah sevkiyatına karşı ve barış görüşmelerinden yana. Barış görüşmelerinin mümkün olduğunun artık netleştiğini vurguluyor.

Wagenknecht, "Avrupalılar şimdiye kadar sadece silahları ve askeri bir çözümü desteklediler, bu yüzden masaya oturmadılar," dedi.

Sol Parti'nin (DL) önde gelen adayı Jan van Aken, NATO'nun bir sorunu olduğunu çünkü Avrupa Birliği'nin aksine bir değerler topluluğu olmadığını söyledi.

Van Aken, "Güvenliği Avrupa terimleriyle düşünmeliyiz, tek taraflı olarak silahlara ve NATO'ya odaklanmak yanlıştır ve ABD'siz NATO daha iyi olacaktır," dedi.

FDP'li Lindner ise buna karşı çıkarak "AB'nin ABD ve NATO'nun nükleer caydırıcılığına ihtiyacı olduğunu" söyledi.

Lindner, Avrupalılar ve Amerikalıları yakınlaştırmak üzere tasarlanmış yeni bir transatlantik diplomasi dönemi başlatma arzusunu sık sık dile getirdi. "Washington'daki dost karmaşık bir dost haline geldi ama hala bir dost."