Ursula von der Leyen'in 'AB'nin Durumu' konuşması kırılgan bir döneme denk geliyor

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen için bu yılki 'Avrupa Birliği’nin Durumu' konuşması kritik bir döneme denk geliyor.
Kısaca SOTEU olarak bilinen bu yaklaşık bir saatlik konuşma, Ağustos’un sakin tatil döneminin ardından çalışma sezonunun açılışını simgeliyor. Von der Leyen, bu fırsatı hem son dönemdeki başarılarını sergilemek, hem yeni girişimlerin önizlemesini yapmak hem de gelecek 12 ayın siyasi tonunu belirlemek için kullanıyor.
Ancak bu yılki konuşmanın havası zaferden uzak olacak.
Çarşamba sabahı Avrupa Parlamentosu kürsüsüne çıkacak olan Ursula von der Leyen, bugüne dek pek yaşamadığı bir durumla karşı karşıya kalacak: Kırılganlık.
2019’da ilk seçildiğinde Brüksel’de adı pek duyulmamış olan von der Leyen, zamanla Birliği zorlu dönemlerden geçirebilen güvenilir ve etkili bir lider imajı oluşturdu; entegrasyonu daha önce görülmemiş alanlara taşıdı.
COVID-19 salgınına verdiği yanıtla, 450 milyon vatandaş için hayat kurtarıcı aşıların toplu alımını organize etti, ayrıca ortak borçlanmaya dayalı kurtarma fonunu hayata geçirdi. Rusya’nın Ukrayna’yı topyekûn işgali ise onu Vladimir Putin’in saldırganlığını durdurmaya çalışan Batı cephesinin önde gelen seslerinden biri haline getirdi.
2022 sonunda Forbes dergisi Ursula von der Leyen’i “dünyanın en güçlü kadını” seçti. Geçen yıl ikinci dönem için yapılan oylamada 401 oyla yeniden seçilerek beklenenden daha güçlü bir destek elde etti.
Ancak sadece birkaç ay içinde siyasi konumu sert bir düşüş yaşadı. Siyasi yelpazenin her yanından gelen suçlamalar ve eleştiriler, onu adeta ateş altında bir başkan gibi gösteriyor.
Temmuz ayında artan muhalefet zirveye ulaştı. Avrupa Parlamentosu’ndaki (AP) aşırı sağ milletvekillerinin sunduğu güvensizlik önergesi karşısında Ursula von der Leyen, başkanlığını savunmak zorunda kaldı.
Önergenin sahiplerini Rusya’nın kontrolündeki “kuklalar” olarak nitelendirerek sert eleştirilerde bulunan von der Leyen, diğer parlamenterlere ise zeytin dalı uzattı.
“Bu önergeye imza atmamış olsa da gündeme getirilen bazı konular hakkında meşru kaygıları bulunan üyeler olduğunu kabul ediyorum,” dedi. “Bu gayet anlaşılır. Demokrasimizin bir parçası. Bu meclisin tartışmak istediği her konuyu, olgular ve argümanlarla ele almaya her zaman hazırım.”
Ancak bu mesaj karşılık bulmadı. Şimdiden iki ayrı güvensizlik önergesi daha gündemde ve bu durum yeni siyasi yıl için kötü bir işaret olarak görülüyor.
Avrupa Politika Merkezi (EPC) Genel Direktörü Fabian Zuleeg, Fransa gibi birçok üye ülkede yaşanan iç siyasi çalkantılara dikkat çekti ve bunun da Brüksel için yeni bir sorun teşkil ettiğini belirtti:
“Ursula von der Leyen, Birliğin Durumu konuşmasında zorlu bir görevle karşı karşıya. Yapabileceği en iyi şey gemiyi sabit tutmak. Bu nedenle, bu yılki konuşmadan ihtiyaç duyulan gerçekten iddialı bir gündem çıkması pek olası değil.”
En nefret edilen anlaşma
Avrupa Parlamentosu’nda Ursula von der Leyen’in başkanlığına yönelik memnuniyetsizlik her yerde hissediliyor.
Kendi siyasi ailesi olan Avrupa Halk Partisi (EPP), von der Leyen’in bir dönem Birliğin “aya ayak basma anı” diye tanımladığı Yeşil Mutabakat kapsamında çıkarılan yasalara karşı topyekûn bir saldırı başlattı. EPP, bu hedef doğrultusunda zaman zaman aşırı sağ ve radikal sağ partilerle aynı yönde oy kullandı. Bu durum, sosyalistler, liberaller ve yeşillerin öfkesini tetikledi. Onlara göre bu gayriresmî iş birliği, von der Leyen’in yeniden seçilme kampanyasında verdiği taahhütlerin ihlali anlamına geliyordu.
O dönemde Komisyon Başkanı, aşırı sağ ile yapısal bir iş birliği yürütmeyi reddetmiş, ilerici grupların oyunu bu söz sayesinde almıştı. Ancak EPP, bu beyanla bağlı olmadığından, üye ülkelerin de destek verdiği düzenleme sadeleştirme hamlesi üzerinden Yeşil Mutabakat karşıtı gündemini bir sonraki aşamaya taşıdı.
Bu ideolojik çatışma, von der Leyen’in ikinci dönemini ayakta tutması beklenen Avrupa yanlısı merkez koalisyonu derinden sarstı. Yeni Komiserler Koleji parlamentoya sunulduğunda sadece 370 oy aldı; bu sayı, birkaç ay önce aldığı 401 oyun belirgin şekilde altındaydı. O andan itibaren çatlaklar giderek derinleşti.
Birliğin Gazze savaşı nedeniyle İsrail’e yaptırım uygulamaya yanaşmaması, sol eğilimli milletvekillerini öfkelendirdi ve Komisyon’un iki numarası Teresa Ribera’nın kamuoyu önünde farklı bir tutum almasına yol açtı. 2040 yılına kadar sera gazı emisyonlarını %90 azaltmayı öngören teklif ise muhafazakârların sert tepkisini çekti ve öldürülmesi gereken bir plan olarak nitelendirildi.
Ancak muhalefeti en sert biçimde alevlendiren gelişme, AB-ABD ticaret anlaşması oldu.
Von der Leyen’in Donald Trump’la İskoçya’da yüz yüze görüşerek son şeklini verdiği anlaşmaya göre, ABD’ye ihraç edilen AB üretimi malların büyük çoğunluğu yüzde 15 gümrük vergisine tabi olacak.
Buna karşılık, ABD üretimi malların büyük çoğunluğu AB pazarına vergisiz girecek. Uçak, kritik ham maddeler ve yarı iletken ekipman gibi bazı ürünler ise “sıfıra sıfır” düzenlemesinden yararlanacak.
Buna ek olarak, Birlik şu taahhütlerde bulundu:
Trump’ın görev süresinin sonuna kadar 750 milyar dolar (yaklaşık 30,9 trilyon TL) tutarında Amerikan enerjisi satın almak, 600 milyar dolar (yaklaşık 24,7 trilyon TL) tutarında Amerikan ekonomisine yatırım yapmak ve 40 milyar dolar (yaklaşık 1,6 trilyon TL) değerinde Amerikan yapay zekâ çipi almak.
ABD ise benzer bir taahhütte bulunmadı.
Komisyon’un ticaret politikası belirlemede sahip olduğu münhasır yetki göz önüne alındığında, son derece tek taraflı anlaşmanın sorumluluğu büyük ölçüde Ursula von der Leyen’in üzerine yıkıldı. Bu durum, bugüne kadar en güçlü yönü olarak görülen krizleri ustaca yöneten lider imajına ciddi darbe indirdi.
Von der Leyen açısından en kaygı verici olan ise en sert eleştirilerin, koalisyonunu oluşturan kararlı Avrupa yanlısı kesimlerden gelmesi oldu. Bu kesimler, anlaşmayı Birliği Amerikan çıkarlarına boyun eğmeye zorlayan bir taviz ve stratejik özerklik hedefini baltalayan bir gelişme olarak değerlendiriyor.
Roma merkezli Uluslararası İlişkiler Enstitüsü (IAI) Direktörü Nathalie Tocci’ye göre, sorumlulukta üye devletlerin de payı var. Tocci, üye ülkelerin kendi çıkarlarını savunmak için kamuoyuna açıklamalar yaparak Komisyon’un pazarlık gücünü “zayıflattığını” söyledi.
Tocci, “Asıl sorun, Avrupa’da büyüyen milliyetçilik ve aşırı sağın yükselişiyle birlikte, entegrasyon yanlısı bir AB gündeminin içinin boşaltılmış olmasıdır. Bu da neredeyse tanımı gereği Komisyon’un işi olmalıydı,” dedi.
“Bence tüm suçu von der Leyen’e yüklemek adil değil, çünkü birçok açıdan o daha geniş bir siyasi bağlamın kurbanı. Onun yeterince çaba göstermediği söylenebilir ama yapabileceklerinin de bir sınırı var.”
Günler süren sessizliğin ardından von der Leyen, anlaşmayı “sağlam ama kusurlu” olarak niteledi ve en azından çalkantılı bir dönemde “istikrar ve öngörülebilirlik” sağlayacağını savundu. Ancak bu açıklama kısa sürede çöktü; zira Donald Trump, Komisyon’un Google’a kestiği 2,95 milyar euro (yaklaşık 142,6 milyar TL) tutarındaki rekabet cezasına misilleme olarak ek gümrük tarifeleri uygulamakla tehdit etti.
Von der Leyen, Strazburg’da kürsüye çıktığında ise karşısında, açıklamadan çok öz eleştiri duymayı tercih eden bir kitle bulacak.
Today