Doğu ve Orta Avrupa’da son yirmi yıllık ekonomik mucize tehlikede

Son yirmi yıllık ilerlemenin ardından, araştırmacılar Doğu ve Orta Avrupa’nın ekonomik gelişiminin yavaşlayabileceği konusunda uyarıyor.
Varşova Ekonomi Okulu’nun yaptığı analiz, 2004’ten sonra Avrupa Birliği’ne katılan 11 ülkenin (CEE-11) ekonomik kaderini inceledi: Polonya, Bulgaristan, Hırvatistan, Çekya, Estonya, Litvanya, Letonya, Romanya, Slovakya, Slovenya ve Macaristan.
Araştırmacılar, bu ülkelerin 2004–2024 yılları arasındaki ekonomik gelişimini analiz ederek büyüme oranlarına ve 'gerçek yakınsama'ya -yani bu ülkelerin AB’nin zengin batı üyeleriyle aralarındaki gelişmişlik farkını ne kadar hızlı kapattıklarına- odaklandı.
Varşova Ekonomi Okulu Makroekonomi ve Kamu Sektörü Ekonomisi Bölüm Başkanı Dr. Piotr Maszczyk, “Bu ülkeler, toplu olarak eski Avrupa Birliği üyeleri (AB-15) kadar zenginleşmede neredeyse iki kat hızla ilerledi,” dedi ve ekledi: “Bir Polonyalı olarak gururla söyleyebilirim ki, bu grubun en hızlı gelişeni Polonya oldu.”
Yirmi yıllık büyüme hikâyesi
Araştırma, Orta ve Doğu Avrupa’nın kaydettiği olağanüstü büyüme başarısını ortaya koyuyor. Bölge sadece hızla büyümekle kalmadı, aynı zamanda küresel krizlere karşı daha dirençli hale geldi. Küresel finansal kriz, pandemi ve Ukrayna’daki savaşa rağmen, CEE-11 ülkeleri yüksek büyüme oranlarını korudu.
Bu ülkelerde ortalama büyüme oranı yüzde 3,2 olurken, “eski AB” ülkelerinde bu oran yüzde 1,6’da kaldı. Polonya ise yüzde 3,8 ile grubun lideri oldu. Bu sayede CEE-11 ülkeleri, kişi başına düşen GSYİH’nin (gayrisafi yurt içi hasıla) satın alma gücü paritesine göre hesaplandığında, AB kurucu ülkeleriyle aralarındaki farkı ortalama 30 puan kapattı.
Maszczyk bu durumu “gerçek bir başarı hikayesi” olarak nitelendirerek, ekonomistlerin bu yirmi yılı “ekonomik mucize” olarak adlandırdığını söyledi.
2025–2035 senaryoları
Ancak önümüzdeki yıllar için tablo o kadar parlak görünmüyor. Araştırmacılara göre, yirmi yıllık refahın ardından zorluklarla dolu bir on yıl kapıda.
Maszczyk, “Önümüzdeki on yılın görünümü pek iç açıcı değil,” uyarısında bulundu.
Varşova Ekonomi Okulu uzmanları üç farklı senaryo oluşturdu: Temel, temkinli ve iyimser. Hangi senaryonun gerçekleşeceği, ülkelerin kurumsal reformları uygulama kapasitesine bağlı.
Temkinli senaryoda, yakınsama süreci duracak ve sosyalist geçmişe sahip ekonomilerle AB-15 arasındaki fark yeniden açılacak. İyimser senaryoda ise 2035’e kadar Polonya ve diğer CEE-11 ülkeleri, kişi başına GSYİH bakımından AB-15 düzeyine ulaşabilecek.
Bölgenin geleceğini tehdit eden iki unsur
Araştırmacılar, bölgenin büyümesini tehdit eden iki temel unsura dikkat çekiyor: Demografi ve inovasyon eksikliği.
Maszczyk, “Avrupa’nın bu bölgesi hızla nüfus kaybediyor ve Polonya bu süreçte en hızlı küçülen ülke,” dedi.
Doğurganlık oranının 1’in altına düşmesi bekleniyor. Oysa nesillerin kendini yenileyebilmesi için oran 2,1 olmalı. 2060’a gelindiğinde, Polonya’nın nüfusunun 30 milyona düşmesi ve yaşlı nüfusun baskın hale gelmesi öngörülüyor.
İkinci tehdit ise yenilikçilikteki yetersizlik. Maszczyk, “Hem kamusal hem özel Ar-Ge yatırımları çok yetersiz,” diyerek Polonya’nın yapay zekâ kullanımı bakımından Avrupa’nın en gerisinde olduğunu vurguladı. 2024 verilerine göre, en az 10 çalışanı olan Polonya’daki şirketlerin yalnızca yüzde 5,9’u yapay zekâ temelli çözümler kullanıyor. Bu oran, AB genelinde sondan ikinci; Romanya ise son sırada.
'Yamalı kapitalizm' sorunu
CEE-11 ülkeleri için bir diğer temel sorun, araştırmacıların 'yamalı kapitalizm' adını verdiği ekonomik düzen.
Maszczyk’e göre bu, düzenlemelerin çoğu zaman tutarsız ve dağınık şekilde yapıldığı bir sistem. Bu yamalı yapı, feodalizm, sosyalizm ve modern Batı kapitalizminin unsurlarının karışımından oluşuyor. Girişimciler bu tutarsız düzenlemelerin iş ortamını zorlaştırdığından şikayet ediyor.
Romanya yükseliyor, Macaristan geride kalıyor
CEE-11 ülkelerinin hikayesi hem başarı hem de zorluklarla dolu. Polonya’nın yanı sıra Romanya da dikkat çeken örneklerden biri.
Maszczyk, “Romanya çok olumlu bir örnek. En yüksek GSYİH büyümesini kaydetmese de, AB-15 ile arasındaki farkı en hızlı kapatan ülke oldu,” dedi.
Bu başarının anahtarı, ekonomik büyüme ile demografik eğilimlerin olumlu birleşimi oldu.
Macaristan ise tam tersine, daha düşük bir büyüme oranı kaydetti. 2004–2024 döneminde ortalama yüzde 2 büyüyen ülke, hem analiz grubunun ortalamasının hem de AB-15 seviyesinin altında kaldı.
Maszczyk, bu yavaş seyrin 2035’e kadar devam edeceğini, bunun da Macaristan’ın AB’ye katılmadan önce yaşadığı derin ekonomik çöküş ve zor dönüşüm sürecinden kaynaklandığını söyledi.
Uzmanlar, bu değerlendirmelerini Euronews’in medya sponsoru olduğu 34. Ekonomik Forumu’nda paylaştı.
Yesterday