Trump-Putin zirvesi öncesi: Alaska'nın Rusya'dan ABD'ye satılmasının hikayesi

ABD Başkanı Donald Trump, bir televizyon programında yaptığı açıklamada, Rusya lideri Vladimir Putin'le yapacağı beklenen zirve için cuma günü Rusya'da buluşacaklarını söyleyerek coğrafyayı tarihle karıştırdı. Bu, ABD Başkanı'nın yaptığı gafların sonuncusuydu. Ancak bu sözü bir buçuk asır önce söylense doğruydu.
Novo-Arkhangelsk (bugünkü Sitka) başkentli Alaska, 1867'de ABD'ye satılana kadar Çar İkinci Aleksandr döneminde Rus İmparatorluğu'nun bir parçasıydı.
Rusya'nın mirası
Putin'in uçağı Alaska'ya indiğinde, Rusya'nın eski varlığının izleriyle karşılaşacak. Baranof Adası'nın vahşi kıyılarından eyaletin en büyük şehri Anchorage'a kadar, Rus Ortodoks kiliseleri kendine özgü soğan şeklindeki kubbeleriyle manzaraya hâlâ damgasını vuruyor.
Rusya'nın Alaska'daki varlığı ordularla değil, kürk ticaretiyle başladı. 18'inci yüzyılın ortalarında tüccarlar ve maceracılar, kârlı deniz samuru derileri vaadiyle Sibirya'dan doğuya doğru ilerledi. 1780'lere gelindiğinde, İkinci Katerina, Rus-Amerikan Şirketi'nin kurulmasına yetki verdi ve şirkete bölgedeki ticaret ve yönetim üzerinde tekel hakkı tanıdı.
Acımasız bir tüccar olan Aleksandr Baranov, 18'inci yüzyılın sonlarında bölgedeki Rus hâkimiyetini pekiştirdi, yerleşimleri genişletti ve en çok yerli Tlingit halkının direnişini acımasızca bastırdı. Bu yüzden Tlingitler ona 'kalpsiz' lakabını takmıştı. Rus Ortodoks rahipleri kısa süre sonra misyonlar kurdu ve kiliseler inşa etti. Yeni Arkhangelsk'te (şimdiki Sitka) Aziz Mihail Katedrali'ni inşa ettiler. Buzulların önünde yükselen yeşil kubbesi, 150 yılı aşkın bir süredir kasabanın siluetinin bir parçası olmaya devam ediyor.
Satış kararı ve diplomasi
19'uncu yüzyılın ortalarına gelindiğinde, Rus İmparatorluğu Alaska'yı bir varlıktan çok bir yük olarak görmeye başladı ve sessizce bir alıcı aramaya başladı. Kırım Savaşı'ndaki aşağılayıcı yenilgisinin ardından, Pasifik'teki İngiliz deniz varlığının genişlemesine dair artan korkularla birleşince, bölge St. Petersburg'un ( o zamanki başkent) maliyesini giderek daha fazla zorlar hale gelmişti.
The Guardian'dan Pjotr Sauer'in yazısına göre, satışın baş müzakerecisi olan Washington'daki Rus elçisi Eduard de Stoeckl, Temmuz 1867'de bir arkadaşına yazdığı mektupta şunları itiraf etti: "Anlaşmam güçlü bir muhalefetle karşılaştı. Ancak bu, ülkede kimsenin kolonilerimizin gerçek durumundan haberdar olmamasından kaynaklanıyor. Bu, onları satma ya da alınmalarını izleme meselesiydi."
Alaska'nın satışı, nadir görülen bir diplomatik kazan-kazan durumu yarattı: Rusya için nakit para kazanmanın, Atlantik'in diğer yakasında yeni ve yükselen bir müttefik edinmenin ve İngiltere ile olası bir çatışmadan kaçınmanın bir yoluydu. ABD içinse Avrupa'nın ilerleyişini durdurma ve Pasifik'teki artan nüfuzunu pekiştirme fırsatıydı.
Satışa yönelik tepkiler ve değişen algı
Ancak 1867'de Rus İmparatorluğu satışı kabul ettiğinde, Pasifik'in her iki yakasında da çok az kişi bunu tam bir zafer olarak gördü.
St. Petersburg'da bazıları bunu imparatorluğun aşağılanması olarak değerlendirdi. Uzak ve tedariki pahalı olan koloni, hiçbir zaman imparatorluğun mücevheri olmamıştı, ancak 7.2 milyon dolarlık fiyat birçoklarına hakaret edici derecede düşük gelmişti. Liberal gazete Golos, işlemi 'tüm gerçek Rusları derinden öfkelendiren' bir olay olarak niteledi.
ABD'de ise anlaşmayı müzakere eden dışişleri bakanı William H. Seward alay konusu oldu. Çünkü eleştirmenler bunu donmuş bir çorak araziye harcanan mantıksız bir meblağ olarak görüyordu. The New-York Daily Tribune gazetesi, bu satın almayı 'geçilmez kar çöllerinin sözde mülkiyeti' olarak değerlendirdi.
Başkaları ise fiyatın şüpheli derecede düşük olup olmadığını ve Rusya'nın değersiz bir toprak parçasını ABD'ye satıp satmadığını merak ediyordu. New York World gazetesi 1 Nisan 1867'de "Rusya bize suyu sıkılmış bir portakal sattı. Bu bölgenin ve dış adalarının bizim için değeri ne olursa olsun, Rusya için hiçbir değeri kalmamıştır," diye yazdı.
Ancak bu algı kısa sürede çarpıcı bir şekilde değişecekti. 19'uncu yüzyılın sonlarındaki altın hücumları ve onlarca yıl sonra petrol yataklarının keşfi, bir zamanlar aptallık olarak alay edilen bölgeyi ABD'nin en zengin kaynaklara sahip topraklarından biri ve tarihin en büyük pazarlıklarından biri haline getirdi.
Tarihsel dönüm noktası
Ucuz satış, Rus hafızasına kazınmış ve ara sıra Alaska'yı geri alma yönünde marjinal milliyetçi çağrılara ilham vermiştir. 1974'te Amerikalılar, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin buğday için ödediği düşük fiyatı protesto ettiğinde, Sovyet ticaret yetkilisi Vladimir Alkimov, Alaska'nın yalnızca 7 milyon dolara satıldığını imalı bir şekilde belirtmişti.
1867'de ise hava farklıydı. Kısa bir süre için Alaska satışı, Rusya ile ABD arasında sıcak bir ilişkinin başlangıcı olmuştu. The New York Herald gazetesi, 1867'de Rusya'yı potansiyel yeni bir müttefik olarak övmüştü. Gazete, "Rus Alaska'sının devredilmesi büyük önem taşıyan bir konu haline geliyor. Bu, Rusya'nın ABD ile olan dostane ilişkilerini ne kadar ileriye götürmeye hazır olduğunu gösteriyor," diye yazmıştı.
Bu yakınlaşma, Büyük Dük Aleksey Aleksandroviç'in 1871'de New York'a bir filo ile gelmesi ve burada askeri geçit törenleri, resmi kabuller ve sivil onurlarla karşılanmasıyla doruğa ulaştı.
Trump ve Putin Alaska'da bir araya geldiklerinde, bu tarihi ilişkilerin yeniden canlanması umudu arka planı oluşturacak. Kiev için ise bu yakınlaşmanın kendi toprakları pahasına olmaması ve büyük güç anlaşmalarında toprak takas etme döneminin geçmişte kalmış olması umudu var.
Yesterday